Sağlık Ve Vücudumuz

Sağlık Ve Vücudumuz

İlk insandan beri, bütün insanlık tıp sahasını ihmal etmemiş, hasta olmama ve hastalıktan kurtulma yollarını aramıştır. Sevgili peygamberimiz de bu hususta buyurdukları bir çok hadisi şeriflerle, tıp ilminin önemini belirtmişler ve insan sağlığı üzerinde durmuşlardır. Bilindiği gibi ilim ikidir bunlar; beden ve din bilgisidir. Gerçekte ilimler içinde en lüzumlu olanı bedeni koruyan sıhhat bilgisi ile ruhu koruyan dil bilgisidir. Dinimiz beden bilgisini, din bilgisinden önce öğrenmeyi emretmektedir. Çünkü, insan bütün vazifelerini  vücut sağlamlığı  ile yapabilir.

Sağlık bilgisi de iki kısımdır. Biri hijyen yani sıhhati korumaktır. İkincisi ise terapötik olup, hastaları iyi etmektir. İnsanları hastalıktan korumak, sağlam kalmayı temin etmek tıbbın birinci vazifesidir. Bugün tıp ilminin sahası yalnız hasta insanları şifaya kavuşturmak zannedilerek daraltılmakta ve tıbbın asıl gayesi bir tarafa bırakılmaktadır.Çünkü tıpta gerçekte insanlara, hastalığa yakalanmama yollarını göstermektir.

Tıp ilminin ikinci kısmı hastaların şifaya kavuşturulmasına çalışmaktır. Terapötik sahada çalışıp araştırma yapmayı, ilerlemeyi, yeni ilaç ve tedavi metotları keşfederek hastaların iyileştirilmesinin sağlanmasıdır.

VÜCUT

İnsanın hücre, doku, organ veya sistem topluluğundan ibaret maddi yapısı.Vücutta yapı taşı hücredir. Vücut hücreleri birbirleri ile birleşerek doku (nesc) meydana gelir. Çeşitli cinsten dokular birleşince uzuvlar (organlar), organların bir araya gelmesinden cihazlar (sistemler) meydana gelir.Ancak mikroskopla görülebilen bir hücre, çeşitli atölyeleri bulunan muazzam bir fabrika gibidir.İnsan aklı bugüne kadar bu fabrikanın ancak bir kaç makinasını görebilmiştir.Bir hücrenin genişliği ortalama (0,02mm.) ‘dir. bir kesme şeker içinde ikiyüzellimilyon hücre yaşayabilir.Bir insan vücudunda ortalama otuz trilyon hücre vardır.Bu hücrelerin çalışabilmesi gerek insanda, gerekse dış alemde binlerce uygun şartların bulunmasına bağlıdır. Bunlardan biri bozulursa, insan vücudu çalışamaz ve durur.Allahu teala, bu sayısız düzenleri yaratarak beden makinasını otomatik olarak çalıştırmaktadır. Ruh bu makinanın elektrik kuvveti gibidir. Bir motorda ufak bir arıza olunca ceryan kesildiği gibi, insan vücudunun içindeki ve dışındaki yapıve düzenlerde hasıl olacak bir arızada, ruhun bedenden ayrılmasına sebep olur ve insan ölür. Dünyada hiç bir makina, süresiz çalışmayıp, aşınarak, yıpranarak çürüğe ayrılır.

İnsan bedeninin yapısında bulunan maddeler, topraktan, sudan ve havadan gelmektedir. Canlıların ihtiyaç maddeleri bu üç kaynaktan hasıl olur. İnsan çürüyünce, hasıl olan maddeler, yine bu üç yere dağılır. Vücudun ortalama yüzde 64’ü sudur; yüzde yirmisi protein, yüzde 10’u yağ, yüzde 5’i madeni tuzlar, yüzde 1’i karbonhidratlardan ibarettir.

insan vücudu muazzam bir fabrika ve laboratuardır.Yalnız nefes alıp vermek bile, muazzam bir kimyevi hadisedir. havadan alınan oksijen vücutta yakıldıktan sonra, karbondioksit halinde dışarı atılmaktadır. vücudun mikrop ve gazlara karşı mühim kapısı, nefes yollarıdır. Ağız ve burun boşluğunu ciğerlere birleştiren onbeş santimetrelik hava borusunun (trakea) yukarı ucu gırtlak(hançere)’dir. Burada hava borusu ses iplikleri vasıtası ile daralmış, bir ince yarık haline gelmiştir. Bu yarık toz, balık kılçığı ve tahriş edici gazların tesiri ile kendiliğinden kapanır. İnsan arzu etsede, klor, amonyak ve diğer zehirli gazları teneffüs edemez. Hava borusu göğüs boşluğunda, yarım milimetre inceliğinde yirmibeşmilyon kadar ince kollara ayrılır. Her son kolun ucu kese gibi şişkindir.Bu hava kesecikleri, kollar ucunda üzüm salkımına benzer. Bu hava keseciklerinin hepsine(akciğer) denir. Akciğerde, kalpten gelen kan damarları da kollara ayrılır.Ayrıla, ayrıla nihayet ciğerde, dörtyüzmilyon kapiller meydana gelir. bu kapillerler hava keseciklerini sarar. Gaz basıncından dolayı, kandaki karbondioksitin fazlası, hava kesesine ve kesedeki oksijen de kapillere yani kana geçer. bu gaz mübadelesi bir saniyede vuku bulur.Bir insanın akciğerlerinde dakikada yatarken sekiz, otururken onaltı , yürürken yirmidört, koşarken elli litre hava kullanılır.

kalp, hiç durmadan işleyen muazzam bir pompadır. Vücut fabrikasının çalışma merkezidir. Kalbin kasılması, yumruk sıkmak gibi, basit bir sıkışma değildir. kanın hareketi istikametinde giderek kalbin ucunda nihayetlenen bir titreşim dalgası şeklindedir. Saniyenin altıda biri kadar süren bir aralıkla tekerrür eder. BU tekerrürler, kalp faaliyetinin nizam ve ahengidir.Kalbimiz, günde yüzbin defa çarpar, yüzbin defa, bir saniyenin altıda biri kadar zaman istirahat eder.Yani günde 5 saate yakın dinlenir. Ortalama bir insan ömrü altmış sene kabul edilirse,böyle bir insanın kalbi, oniki sene kadar istirahatte kalır. Kalp, her çarpışında yüz santimetre küp kan çekerek, günde damarlara onbin litre kan gönderir. Buna göre kalp, her darbesinde,bir kilo ağırlığı yarım metreye kaldıracak kadar iş yapmaktadır. Bir insan, kendi kalbinin kuvveti ile işlemekte olan bir asansörle, bir saatte yerden bir apartmanın beşinci katına çıkabilecektir.Yani insan kalbi 1/375 beygir kuvvetinde bir motordur.Parmaklar, diğer kolun başparmak hizasına konursa nabız atması duyulur.Nabız atması, bize kalbin çalışmasını gösterir.

Nabzın dakikadaki atış adedi vücudun kan ihtiyacına tabidir. İnsanda ortalama dakikada 75’ dir.Birkaç aylık çocuk kalbi büyüklerinkinin iki misli çarpar.kalp bir otomobil gibi olmayıp,bir elektron motoru gibidir.Kanda erimiş tuzlardan biri olan potasyum atomu radyoaktiftir.Bir insanda toplam otuz gram potasyum vardır. Her gün bir milyar elektron neşreder. Kalbin giriş kapısında bir sinir makinası vardır. Bu makina tıpkı bayram yerlerinde çocukların atış tecrübelerinde, mermi hedefe isabet edince, hedef olan cisimde hareket meydana geldiği gibi, bir elektron isabeti ile, kalbi harekete getirir.Kalpten çıkan kan, damarlarla,vücudun her tarafına dağılır. Bu damarlar çok sağlamdır.Kalbe bağlı epher damarı(aort), 20 atmosfer basınca mukavemet eder.Lokomotifler, 10-16 atmosferlik buhar tazyiki ile işlediğinden, yanmaktan korunabildiği takdirde bu damarlardan lokomotif boruları yapılabilecektir.Damarlar, kalpten uzaklaştıkça dallara ayrılır. Yani incedir. En ince damarlara kapiller denir. Kapiller bir kıldan elli defa daha incedir. İğne kalınlığındaki bir et parçasında bin kapiller vardır. Bir insanda, elli kilo adele bulunduğuna göre, kapiller adedi kolay hesap edile bilir.Her kapiller, ortalama yarım milimetre uzunluğundadır.İnsandaki bütün kapillerler uç uca konursa, dünyayı dört defa saracak bir boru elde edilir. her birinin ağız genişliği yan yana getirilirse altmışbin metrekare bir satıh meydana gelir.Aorttan ve bütün kapillerden aynı zamanda geçen kan miktarı eşittir.Çünkü aorttaki kan birkaç metre süratle aktığı halde etrafta sürat azalarak  kapilllerde hemen hemen sıfır olur. kan yarım milimetre uzunluğundaki kapillerden 1 saniyede geçer.Bu bir saniye içinde gaz mubadelesi vuku bulur.Kan, kalbin içinden 1.5 saniyede geçer. 5-7 saniyede ciğerleri dolaşır.Beyni 5 saniyede, elleri, ayakları 18 saniyede dolaşır.Bir kan hücresi,24 saatte, 3000 defa kalbten vücuda gönderilir. İş esnasında veya ateşli hastalıklarda, kalbin çarpma hızı artınca kan surati iki misline kadar artar.

Bir insanda 5-6 litre kan bulunur. Kanın üçte biri giden kimse tehlikesiz yaşayabilir.Kal suyuna plazma denir.Plazma içinde alyuvarlar(eritrosit;hemati) ve akyuvarlar (lökosit) yüzer.Bundan başka fibrinojen, iplikler halinde pıhtılaşır.Fibrin, kan akmasını durdurur. Fibrin ç.ökelirken, kandaki alyuvarlar da , pıhtı içine çökelir. Bir milimetreküp  kanda, beşmilyon hemati vardır. Bu alyuvarlar kemik iliğinde hâsıl olur. 30-40 gün çalıştıktan sonra, ihtiyar olurlar.İhtiyar eritrositleri, dalak, kandan alarak öldürür. Lökositler, kanın polis memurları gibidir. Sağlam bir insanın  bir milimetre küp kanında  altı bin ile sekiz bin arası lökosit vardır. Vücuda mikrop girince sayıları artar. Bir damla kandaki lökosit sayısından, vücutta mikrop kavgası olup olmadığı anlaşılır. Akyuvarlar da kemik iliğinde hâsıl olur. Bunların lenfosit denilen çeşitleri, lenfa bezlerinden hasıl olur . Hastalığın cinsine göre lökosit ve lenfosit artışları başka başkadır.Bir yarada bulunan irin, akyuvar ölülerinin yığınıdır.Bunlar mikrop savaşında ölmüştür. Bir milimetreküp kanda 200000-300000 kadar tronbosit denen,çok küçük tanecikler vardır. Bunlarda kemik iliğinde hasıl olur. Trombositler kan çıkan yerde yığılarak, kanın pıhtılaşmasını kolaylaştırır. Kanın ömrü 102 gündür. Yani yüziki gün sonra, insanın kanı tamamen değişir.

Sindirim sistemi, sanki bir fabrikadır. Ağızda alınan yiyecek ve içecekler, mide ve bağırsaklarda süzülerek kana karışır. Posası dışarı atılır. Bu muazzam işlem, otomatik olarak ve büyük bir intizamla yapılır.

İnsan vücudunda, her türlü ve çok karışık formüllü maddeler imal eden, her türlü kimyevi reaksiyonlar meydana getiren, analiz yapan, tedavi eden , tasfiye eden zehirleri yok eden, yaraları tamir eden, türlü maddeleri süzen, enerji veren tertibatlar olduğu gibi; mükemmel bir elektrik ağı, manivela tertibatı, elektronik bilgisayar, haber verme tesisatı, optik, ses alma, basınç yapma, ve ayarlama tertibatı; mikroplarla mücadele ve onları yok etme sistemi mevcuttur.

Eskiden Avrupalılar,” bir insan vücudunda bol su, biraz kalsiyum, biraz fosfor, biraz inorganik ve  organik maddeler vardır. Onun için bir insan vücudunun kıymeti beş on liradan ibarettir” derlerdi.Bugün Amerika üniversitelerinde yapılan hesaplar, insanın vücudunda durmadan meydana gelen türlü kıymetli hormon ve enzimlerle bir çok organik preparatların en azından milyonlarca dolar kıymetinde olduğunu meydana koymuştur. Bir Amerikalı profesör, ”otomatik olarak, böyle kıymetli maddeleri muntazaman meydana getiren bir tertibat yapmaya kalkacak olursak, dünyada bulunan bütün paralar, bunu yapmaya kafi gelmez ” demiştir.

İnsan vücudu muazzam incelikle, hassas ve çok sağlam yaratılmıştır. Her türlü iklime dayanır. Açlığa, aşırı üzüntülere ve yorgunluklara karşı da dayanıklıdır. İnsan bedeni, organların doğumundan itibaren değişikliğe uğrayarak gelişir. Kırk yaşındaki insanın eti, yağı, derisi, kemikleri başkadır. Çocukluğunda bulunanlar başkadır. fakat o, hep aynı insandır. Çünkü insan ruh demektir. beden değişiyor ise de ruh değişmez. İnsanın parmak izide hiç değişmez. hiç bir insanın parmak izi başkasının parmak izine benzemez. Bir insanın parmak uçlarındaki çizgilerin şekli, doğmadan önce, ruh bedene teallük ettiği sıralarda teşekkül eder. İnsan ölüp, çürüyünceye kadar hiç değişmez. Beş bin yıllık mumyalarda da aynen kaldıkları görülmüştür. Parmak ucundaki çizgilerden her biri, yan yana dizilmiş deliklerden meydana gelmiştir. Her delikçikten ter sızmaktadır. İnsan bir şeyi tutunca sızan ter o şey üzerinde çizgilerin şekli gibi yapışıp kalır. teri boyayan bir ilaç sürülünce, o kimsenin parmak izi, o şey üzerinde görülür.

İnsanda bütün bu maddi mükemmeliyete haiz olan vücut yanında ; anlama, düşünme, ezberleme, hatırlama, hüküm ve karar verme gibi çok muaazam manevi kudretler de bulunur.  bu kudretlerin kıymetini ölçmek insanlar için imkansızdır.

 

 

Sosyal Medyada Paylaşın:
Önceki Yazı
Sonraki Yazı

BİRDE BUNLARA BAKIN

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?